SON zamanlardaki hortumlar, şiddetli yağışlar herkesi çok korkuttu. Bazı kesimdeki vatandaşlarımıza ciddi maddi hasarlar bile verdi. Peki bu yağışlar normal mi? Bizi daha neler bekliyor?
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, değişmekte olan havalarla ilgili sorulara cevap verdi.
Günlük hayatta fırtınalara rastlamaya alışmalı mıyız?
Hava havai bir şey! Uygun koşulların bir araya gelmesiyle kuvvetli fırtınaların oluşması beklenmedik bir şey değil. Mevsimlere özel değişik fırtınaların, kırılgan ve hızlı olan şehir hayatı üzerindeki etkileri daha fazla oluyor. Bu sebeple gündelik hayatta fırtınalara rastlamaya ve doğru hava şartlarını saat saat izleyerek yaşamaya alışkın olmamız gerekiyor.
Eskiden havalar bu kadar yıkıcı değildi. Ne değişti?
Değişen şey çok tüketen ve fosil yakıtlara bağımlı hale gelen insanlık oldu. Atmosferde hızla artan sera gazları ve küresel ölçekte değişen iklim bunun sonuçları. Artık insan iklimi, iklim de insanı etkiliyor. Şu bir gerçek ki fırtınaların şiddeti, süresi ve sayısı artıyor.
Türkiye’de hortum görmek artık daha büyük bir olasılık mı? Türkiye’nin yer aldığı iklim kuşağında hortum görmek normal mi?
Hortumların sayısında bir artış oldu. Fakat bu artışın iklimden başka sebepleri de var. Avrupa hortum atlasına bakılınca Türkiye’nin yer aldığı iklim kuşağında hortum görmenin çok normal olduğu görülebilir. Normal olmayan şey, Türkiye’deki her türlü şiddetli rüzgârın eskiden meteoroloji tarafından “kasırga” olarak rapor edilmiş olması. Yani son yıllara kadar ülkemizde düz esen rüzgâr ile hortum gibi kendi ekseni etrafında dönerek esen rüzgâr fırtınaları arasında herhangi bir ayırım yapılmamıştı. Halbuki Osmanlı Arşivi ve gazete arşivlerinde 1800’lere kadar gittiğimizde de hortum olaylarına yönelik bilgiler mevcut.
Türkiye’deki hortumlardan korkmalı mıyız? Bu hortumlar ne kadar yıkıcı ve zaman içinde daha şiddetlileri de meydana gelir mi?
Küçük ya da büyük tüm hortumlardan korkmak normal. Kendimizi hortumlardan korumamız gerekir. Bulut tabanından huni bulutu gibi ortaya çıkan bir doğa manzarası başta izleyenlere ilginç gelebilir. Ama bunların kısa bir zaman dilimi içerisinde öldürücü bir hortuma da dönüşebileceğini unutmamalı. Türkiye’deki hortumlar her ne kadar ABD’deki kadar yıkıcı şiddette değilse de geçmişte Ankara-Çubuklu, Elazığ’da olduğu gibi bir anda 4-5 kişiyi öldürdüğü görülmemiş şeyler değil.
Türkiye’de sık sık denizde oluşan su hortumları kıyıya vuruyor. Bunlar genellikle zayıf hortumlar. Karada oluşanlar ise genellikle Fujita Ölçeğine göre 1 ve 2 şiddetinde, ama bazen 3-4 şiddetinde hortumların da oluştuğu görülebiliyor Türkiye’de.
Zaman içinde uygun meteorolojik şartlar bir araya gelince ve küresel iklim değişikliğinin de katkılarıyla 3-4, hatta en yüksek olan 5 şiddetindeki hortumların sayısında da bir artış olabilir.
Dolu yağışlı günlerin sayısının artmasının farklı bir anlamı var mı?
Dolu yağışları, boran bulutlarının yerden bir-iki yüz metre üzerinden başlayıp 11 kilometreye kadar yükselebildiğine dair önemli bir işaret. Fırtına ne kadar şiddetliyse, kule şeklindeki bu bulutlar içinde yukarı tırmanan hava akımları da o kadar kuvvetli oluyor. Bu kuvvetli akımların bulut içinde taşıyarak büyümesine neden olduğu dolu taneleri ülkemizde TARSİM’in (Tarım Sigortaları Havuzu) sigorta hasarı ödemesinde %70’lere varan bir paya sahip. Yani dolu yağışlı günlerin artması Türkiye’de üstü açık bir fabrika olan tarımda önemli hasarlara, verim düşüklüğüne, fiyatların ve dolayısıyla enflasyonun artmasına neden oluyor.
Havalar artık daha yıkıcı olacaksa bununla yaşamayı öğrenmek gerekir. Devletin bu konuda aldığı tedbirler var mı? Ya da ne gibi tedbirler alabilir?
Özetle, iklim değişikliğinin hidrometeorolojik afetlerle birlikte ortaya koyduğu riskleri ve afetleri azaltabilmek için öncelikle sera gazlarını azaltmak gerekiyor. Aşırı hidrometeorolojik olaylarının tahmin sistemleri geliştirmek, hidrometeorolojik afetlerden hasar görebilirliği azaltabilmek için erken uyarı sistemleri kurmak, yerleşimleri bu afetlere dayanıklı hale getirmek, yerleşim yerlerinin değiştirilmesiyle birlikte yoksulluğu azaltmak, halkı bilinçlendirmek gibi önlemler alınabilir.
Peki Bu Sera Gazı Nedir?
Karbon dioksit (CO2), Metan (CH4), Nitröz Oksit (N2O), Hidroflorür karbonlar (HFCs), Perfloro karbonlar (PFCs), Sülfürhekza florid (SF6) gibi gazlarından oluşan ve atmosferde ısı tutma özelliğine sahip bileşiklere sera gazı denir.
Sera Gazı Etkisi Nedir?
Güneşten gelen ışın ve ışıklar atmosferden filitrelenerek geçer yer küreyi ısıtır yer küredeki ısı kaybıda atmosfer tarafından engellenir atmosferin ısıyı geçirme ve tutma özelliğine sera gazı etkisi denir.
Sera Gazı Nasıl Oluşur ?
Sera etkisi yapan kükürt ve azot oksitleri gibi gazlar aynı zamanda yağmurlarla asit oluşturup asit yağmurları şeklinde yer yüzüne döndüklerinden zararları daha erken anlaşılmış olup salınmaları uzun yıllar önce yasaklanan gazlardır. Havadaki miktarları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve her ülkenin hava kalitesini koruma yönetmelikleri ile sınırlandırılmış olup, sürekli ölçülerek kontrol altında tutulur. Ayrıca toplam miktarları çok az olmak zorunda olduğundan küresel ısınmaya neden olacak sera etkisindeki payları daha düşüktür. Su buharının miktarı ise suyun doğal çevrimi ile sabit kalırken, karbondioksit miktarı sanayi devriminden bu yana sürekli artmış ve artmaya devam etmektedir.
Aslında karbondioksit karbon çevriminin bir bileşeni olup, karbon içeren tüm maddelerin oksijenle yükseltgenmeleri ya da yanmaları sonucu atmosfere geçer. Bitkiler fotosentezle havadaki karbondioksiti alır, selüloz ve diğer karbonhidratlar şeklinde bağlar. Canlı besin zincirinin bir parçası olur. Toprak altında kalan canlı atıkları havasız ortamda fosil yakıtları oluşturur. Ayrıca yağmur sularında çözünen karbondioksit de sulara karışarak karbonatlı çökeltileri oluşturur.
Örneğin kireç taşları yakılırken havaya giden karbondioksit kirecin sertleşmesi sırasında havadan tekrar alınır. Bu tür doğal çevrimle havadaki karbondioksit miktarı milyonlarca yıldır sabit kalırken sanayileşme devrimi ile doğal çevrimi dengesi de bozulmuştur. Bir yandan fosil yakıtların gittikçe artan miktarlarının enerji amaçlı ( termik santralarda, araçlarda, ısıtma sistemlerinde vb) yakılması ile artarken, bir yandan da orman varlığı ve yeşil örtünün azalması ile havadan tekrar bağlanan miktarı azalmıştır. Bu dengesizlik nedeniyle 1850 yılında havadaki karbondioksit miktarı milyonda 280 (yani 280 ppm) kadarken, 2000 yılında 380-400 ppm’e ulaşmıştır. Daha acı gerçek ise havadaki artışının her geçen gün daha hızlanmasıdır.
Sera Gazı Nasıl Azaltılır
Sera Gazını azaltmaktan maksat Sera Gazı etkisi yapan Sera Gazı Emisyon Miktarlarının azaltılması ile mümkündür.
Sera gazı emisyonunu azaltmak için;
Enerji yoğun sanayileşmeden enerji az yoğun sanayileşmeye geçiş teşvik edilmeli,
Enerji yoğun sanayi tesisleri için sera gazı emisyon sınırlaması ile ilgili çalışmalar yapılmalı,
Ulaşımda yakıt yoğun taşımacılıktan yakıt az yoğun taşımacılığın önü açılmalı,
Çöplerin vahşi şekilde depolanmasına son verilmeli ve çöp depolama alanları biyoreaktörlere dönüştürülmeli,
Değerlendirilebilir atıkların geri kazanımı ile ilgili entegre bir yönetim sistemi oluşturulmalı ve bu konuda sanayileşmenin önü açılmalı,
Yalıtımsız binalarla ilgili yeni vergi sistemi uygulamaya konmalı,
Yaşlı araçlarla ilgili vergi sistemi yeniden düzenlenmeli,
Yaşlı deniz araçları kademeli olarak hizmetten kaldırılmalı,
Emisyon değerleri düşük taşıtlar ve deniz araçları teşvik edilmeli,
Sulak alanlar koruma altına alınmalı,
Ağaçlandırmada seferberlik ilan edilerek orman alanları artırılmalı,
Göl ve göletler artırılmalı,
Şehirde yaşlı araçların toplu taşıma aracı olarak kullanılmasına son verilmeli,
Şehirlerde yeşil alanlar artırılmalı,
Enerji verimliliği düşük ısıtma, soğutma ve mutfak aletlerinin kullanımına kademeli olarak son verilmeli,
Enerjiyi verimli kullanan aletler ve ekipmanlar teşvik edilmeli,
Şehirlerde işyerine ve okullara gitmek için bisiklet yolları yapılmalı,
Atık sular arıtılmalı,
Kalorisi yüksel atıklar, fosil yakıtlar yerine, ek yakıt olarak kullanılmalı,
Özetle dünyamızı kendimiz mahvediyoruz. Teknolojinin gelişmesine ne kadar sevinsekde bizden götürdüğü çok şeyler var. Eskiden çocukluğumuzda yağmur yağdığı zaman korkmaz, hatta şemsiyemizle paraşüt yapar oynardık. Çamur içinde oynamaktan korkmazdık. Artık eskisi gibi sokakta oynayan çocuklarda kalmadı zaten. Her halde biz sokakta oynayan son çocuklardık.
Çocuklarımızın geleceğini düşünüyorsak, sera gazlarını azaltmak için yapmamız gerekenleri bir nebzede olsun artıralım. Onlara iyi bir dünya bırakalım.