Vizyonlama en yalın hali ile kendimizi görmek istediğimiz tabloyu hayal etmektir. Gün içerisinde pek çok düşünce aklımızı meşgul eder. Alışverişe gidersiniz, kıyafetlerin üzerindeki etiket fiyatlarını görüp daha çok kazanıyor olmayı diler.Ve son model arabanızı düşünürsünüz. Atletik, fit biri araçıyla önünüzden geçer, iç çekersiniz. O sırada Instagramı kurcalarken gülen gözler, eğlenen insanlar, lüks hayatlar gözünüze çarpar; ben de orada olmak isterdim diye düşünürsünüz. Ancak tüm bu hayıflanma ve iç çekişler vizyonlama sınıfına girmez Yıldız kayması gibi düşünebilirsiniz, anlık olarak parlar ve söner.
Doğru vizyonlama , vizyon sahibi nasıl olur.? Hemen somut bir örnekle açıklayalım. İşyerinde terfi etmek istediğinizi varsayalım. Yapmanız gereken terfi etmek istediğiniz pozisyonu ve bu pozisyonun sunacağı yaşam tarzını derinlemesine düşünmek. Şu masaya müdür olsam üzerimde hangi ekstra sorumluluklar olurdu? Peki bu sorumluluklar benim yeterliliklerim alanımda mı? Hangi konularda eksiğim var, bu eksiklikleri kapatmak için ne yapmam gerekli? Müdür olarak toplantıları ben yürütüyor olsaydım, nasıl bir halde olurdum? Mesaiye kalınca canım sıkılır mıydı yoksa keyif mi alırdım? Giyim kuşamım nasıl olurdu? Sabahları işe mutlulukla mı gelirdim? Benim de senede 30 gün iznim olsaydı ve dilediğim tatili yapabilseydim, arada bir hafta sonu mesaisine kaldığımda surat asar mıydım? Peki, özgüvenim nasıl olurdu? Bu özgüven insan ilişkilerime nasıl yansırdı? Daha pozitif, gerginlikten uzak, suçlu aramayan, çözüm odaklı olurdum.
Olmak istediğimiz yerin artı hem eksileri ile değerlendirip bu çerçevede hareket ettiğimiz zaman hayaller gerçek olur. Çünkü artık bugünde değil kafa olarak çoktan yarında yaşamaya başlamışızdır. Elde edeceklerimize olan inancımız, yapmamız gerekenleri yapabilmemiz adına gerekli gücü bize verir; daha hoşgörülü olmamızı sağlar, dayanılmaz olanı dayanılır kılar. Bizim nerede olduğumuzdan çok zihnimizin nerede olduğu önemlidir. Çok basit bir örnek üzerinden bu durumu yaşanabilir halde anlatayım. Sevmediğiniz bir işte çalışıyorsunuz. İstifa etmeye, iş değiştirmeye karar verdiğiniz andan itibaren önünüzde henüz 2 ay olduğunu bilmenize rağmen o işte çalışmak size eskisi kadar çekilmez geliyor mu? Pazartesiyi perşembeden ayıran nedir?
Hayal ettiklerinizin resmi ne kadar detaylı çizerseniz, o resmin gerçekliği de o kadar sağlam olur. Aksi halde kafanızda kurgusu zayıf, basit bir senaryo ile dolaşırsınız ve parçalar bir türlü birleşmez. Örneğin; sevgilimle geniş bir aile kurma arzusundayım ancak kendi akrabalarımla ve sevgilimin ailesi ile hiç aram yok. İnsan ağırlamayı sevmiyorum. Peki, bugünden sevgilimi gelecekteki eşim olarak görsem nasıl olur? Müstakbel torunları ile sıcak ilişkileri olması adına ailesine bugünden birtakım fedakarlıklar, incelikler yapsam? Kendi ailemle de ilişkilerimi düzeltsem? Neticede istediğim tablo gerçeğe dönüştüğünde bu şekilde davranmam gerekecek. Eğer ki bugünden bu davranışları sergileme konusunda çekincelerim varsa önümde 2 seçenek var:
1. Aslında böyle bir hayat istemiyormuşum, derinlemesine düşününce fark ettim.
2. Çizdiğim tabloya olan inancım zayıf, gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm için fedakarlık yapmaktan kaçıyorum.
İstediğiniz şeyleri gerçekten hak ettiğinizi düşünmezseniz, bir başkası gelip önünüze altın tepside sunmayacaktır. Ancak burada bir konuya özellikle değinmek istiyorum.
Hak etmekten kasıtım hakkıyla hak etmek. İyi niyetli, ince düşünceli davrandım, çok emek verdim, çalıştım, elbette ki hak ediyorum; bu sınavı kazanmam, terfi etmem, kendi ailemi kurmam sürpriz olmaz diye düşünmek var. Bir de başkaları ile kendini kıyaslayıp, bencil ve şımarık mizaçta olup onun varsa benim neden yok, ben daha iyisini hak ediyorum diye düşünmek var. İçi boş özgüvenin faydasından çok zararı dokunur. Bir diğer kritik nokta ise samimiyet. İş yerindeki çalışmalarınız, insanlarla olan diyaloğunuz her zaman samimiyet içermeli ki netice elde edilsin. Çalışıyormuş rolü yapmak, yapmacık iltifatlar saçmak karşı tarafı aldatsa dahi kişi kendini bildiği için inancını zedeler.
Vizyonlamanın müthiş büyüsü kişinin zihin olarak inandığı gelecekte yaşamaya başlaması, bu yükselmenin getirdiği sorumlulukları bugünden yavaş yavaş omuzlanması ve bu değişikliğin etrafındakiler tarafından zaman içerisinde algılanıp karşılık bulmasıdır. Kim olduğumuzu başkaları değil, kendimiz belirliyoruz. Hayat sadece bize ayna tutuyor. Sizde o aynadakileri kendinize alır ve kendiniz ile götürürsünüz…
Bu yazımda özellikle iş hayatıma adım atıp evet burası benim hayatımın dönüm noktası dediğim vizyonuyla kişiliğiyle örnek aldığım bir yer’in sahibiydi. Şimdi sayesinde bu makaleyi yazma sanşım oldu.
Düşlerinize bir adım daha yaklaştığınızı unutmayın…
Siz olmak İçin Ne yapabilirim Bu soruyu Kendinize Sorun Sonra Harekete Geçin